![]() |
||||||||||
Ayetullah Uzma Hamenei'nin Hac Mesajı H. 1426 (M. 2006) Bismillahirrahmanirrahim Allah Teala şöyle buyuruyor: "Hac amellerinizi bitirdiğinizde, baba-larınızı andığınız gibi, hatta ondan daha etkili bir şekilde Allah'ı anın..." (Bakara Suresi: 200) Müslüman Kardeşler! Hac günleri ümit ve müjde dolu günlerdir. Bir yandan Tevhit evinin yolcuları arasında birlik ve beraberliğin ihtişamı gönüllere ümit saçarken, diğer yandan ruhların Allah'ı anmakla kazandığı yenilik ve canlılık, rahmet kapılarının açılışını müjdelemektedir. Hacılar, sırlarla kaplı zikir, hüşü ile dolu hac amellerini yerine getirdikten sonra (yukarıdaki ayette açıklandığı üzere) tekrar Allah'ı anmaya, Onu zikretmeye çağrılıyorlar. Bu da, Allah'ı anmanın sönük kalpleri aydınlatıp ümit ve iman nurunu yerleştirdiği içindir... Ümit ve imanla dolu olan bir kalp de, insanı, hayatın kaygan ve engebeli gediklerini aşmaya, maddi ve manevi kemal zirvelerine ulaşmaya muktedir kılar. Haccın manevi semeresi, bir ruh misali onun bütün ibadetlerine yerleştirilmiş olan "Allah'ı anmak"tan ibarettir. Bu kutlu pınar hac döneminden sonra da sürekli coşmalı ve bu kazanım korunmalıdır. İnsan yaşayışın değişik sahalarında kendi gafletinin kurbanı oluyor. Nerede gaflet olsa orada mutlaka ahlaki çöküntü, fikri sapıklık ve ruhi hezimet de vardır. İşte bu gibi kayıplar ferdi boyutta insan kişiliğinin yıkımını beraberinde getirdiği gibi, milletlerin yenilgisine ve uygarlıkların çökmesine de sebep olur. İslam'ın gaflete karşı en önemli mücadele projelerinden biri hacdır. Bu merasimin uluslararası bir düzeyde düzenlenmesi, ferdi yükümlüğün yanı sıra, Müslümanların toplumsal kişilikleri bazında da gaflete karşı mücadele etmekle yükümlü olduklarını göstermektedir. Hac ibadeti ve amelleri, geçici bir süre için olsa da hacı adaylarının gaflete yol açan zevk ve heves tutkusundan ve nefsanî isteklerin uyuşukluğundan kurtulmasına yol açar. İhram, tavaf, namaz, sa'y ve vakfeler, Allah anısını kalbimizde canlandırarak bizi yüce Allah'a yaklaştırır ve O'nunla dostluğun zevkini canımızda duymamıza sebep olur. Diğer yandan da bu eşsiz toplantının ihtişam ve görkemi bizi, milletler, ırklar, renkler ve dillerden ötede büyük İslam ümmeti gerçeği ile tanıştırır. Birbirine kenetlenmiş uyum içinde hareket eden şu topluluk, aynı sözleri tekrarlayan şu diller, aynı kıbleye yönelen şu vücutlar ve kalpler, onlarca ülke ve milleti temsil eden bu insanlar, İslam ümmeti olan tek bir oluşumun ve varlığın birer parçaları sayılırlar. Gerçek şu ki, İslam ümmeti uzun bir dönem, kendisinden gaflet içinde yaşamıştır. Günümüzde Müslümanların, içinde bulunduğu bilimsel ve pratik geri kalmışlıklar siyaset, iktisat ve sanayi alnındaki kalkınmamışlık bu gafletlerin acı sonuçlarıdır. Bugün İslam ümmeti, dünyada oluşan veya oluşmak üzere olan ilginç değişimle birlikte kendi gafletini telafi etmelidir. Elbette günümüzde yaşanan bazı gelişmeler bu telafi hareketinin başladığını müjdelemektedir. Hiç şüphesiz istikbar dünyası, Müslü-manların uyanışını ve milletlerimizin bilim, siyaset ve yeni buluşlar alanındaki ilerlemelerini kendi küresel egemenlik ve tasallutlarına karşı bir engel olarak görmekte ve bütün gücüyle ona karşı koymaya çalışmaktadır. Sömürgecilik ve yeni koloni dönem-lerinin tecrübelerini taşıyan Müslüman milletler, bugün karşı karşıya bulun-dukları modern sömürgeciliğe karşı koymada eski tecrübelerinden ders almalı ve tekrar uzun bir dönem düşmanları kendi mukadderatına egemen kılmamalıdır. İşte o acı ve karanlık dönemlerde batının egemen güçleri Müslüman milletleri sindirmek ve çökertmek için bütün kültürel, ekonomik, siyasi ve askeri araçlardan yararlandılar. Tefrikayı, bilgisizliği ve yoksulluğu onlara dayattılar. Siyaset adamlarının gafleti ve iradesizliği ve düşünürlerimizin, seçkinlerimizin sorumsuzluğu da onlara en büyük desteği sağladı. Bu da milletlerimizin servetlerinin yağmalanmasına, kişiliğimizin tahkir ve inkâr edilmesine, bağımsızlığımızın yitirilmesine yol açtı. Sonuçta biz Müslüman milletler, gün geçtikçe zayıflarken emperyalist yağma-cılar da bir o kadar güçlendiler. Bugün mücadeleci kardeşlerimizin fedakârlığı ve İslam dünyasının bazı bölgelerinin liderlerinin sadakat ve şecaati sonucu İslami uyanış dalgaları genişlemiş ve bu durum birçok İslam ülkesinde gençleri, seçkinleri ve normal halkı harekete geçirmiştir. Artık zalim sultacıların gerçek yüzü Müslüman siyasetçilerce bilinmektedir. Ama yine de istikbar dünyasının liderleri, İslam dünyasına karşı egemenlik ve sultalarını sürdürmeleri amacıyla yeni oyunlar peşindedirler. İşte demokrasi ve insan hakları sloganları bu yeni oyunlardan biridir. Bugün insanlığa karşı katılık ve acımazlığın sembolü olan "Büyük Şeytan" insan haklarını savunma bayrağını kullanarak Ortadoğu milletlerini sözde demokrasiye davet etmektedir. Amerika'nın bu ülkelerde yerleştirmeği hedeflediği demokrasi, görünürde halkçı, gerçekte ise, Amerikancı bir seçimle yani komplo, rüşvet ve aldatıcı propagandalar ile itaatçi ve uysal uşakların iş başına gelmeleri ve uğursuz hedeflerin gerçekleşmesinde Amerika'ya yardımcı olmaları demektir. İslam'a yöneliş hareketlerini bastırmak ve İslami değerleri inzivaya itmek Amerikanın güttüğü hedefler arasında ilk sırada yer alır. Bugün Amerika ve diğer sultacı ülkelerin siyasi ve propaganda araçları İslami uyanışı geciktirmek ve bastırmak için devreye girmiş bulunuyor. Bu yüzden Müslüman milletler kelimenin tam anlamıyla teyakkuz halinde ve dikkatli olmalıdırlar. Din önderleri, âlimler, Müslüman aydınlar, üniversiteliler, yazarlar, şairler, sanatçılar, gençler ve seçkinler yani bütün kesimler, uyanıklık ve zamanında gerçekleştirilecek girişim ile emperyalist Amerika'nın İslam dünyasına karşı yeni bir sömürgecilik tahakkümünü başlat-masına izin vermemelidirler. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında uzun yıllar diktatör rejimleri destekleyen sultacılar tarafından ortaya atılan demokrasi sloganı asla samimi ve gerçek olarak kabul edilemez. Bizzat Irak ve Afganistan'da en kanlı şiddet olaylarını meydana getiren ve Siyonist terörizme açıkça destek veren hatta onu yaymaya çalışan kimseler tarafından ortaya atılan şiddet ve terörizme karşı mücadele çağrısı, ancak iğrenç ve tiksindirici bir yalandan ibarettir. Şaron gibi bir cinayetçi teröristin, Filistin'in mazlum halkına karşı işlediği cinayetleri onaylayan ve teşvik eden şeytanların, medeni hakları savunuculuk iddiaları, lanetlenmeyi hak eden bir aldatmadan başka bir şey değildir. Guantanoma, Ebu Gureyb ve Avrupa'daki gizli hapishanelerdeki cinayetleri işleyenlerin, Irak ve Filistin milletlerini tahkir edenlerin ve İslam adına Irak'ta ve Afganistan'da Müslüman milletlerin kanlarını dökmeyi sakıncasız bilenlerin insan haklarından söz etmeye hakları yoktur. Sanıkların işkence edilmelerine, hatta cadde üzerinde kanlarının dökülmesine ve yargı kararı olmadan kendi vatan-daşlarının telefon görüşmelerini dinle-meye cevaz veren Amerika ve İngiltere devletlerinin, kendilerini medeni hakların savunucuları olarak takdim etmeğe hak-ları yoktur. Nükleer ve kimyasal silahlar üretip kullanarak çağdaş tarih sayfalarını karartan kimseler, kendilerini nükleer teknolojinin yayılmasını önlemeden sorumlu olarak göstermeğe hakları yoktur. Müslüman Kardeşler! Bugün İslam dünyası hassas bir dönemden geçiyor. Bir yandan İslami uyanış dalgaları İslam dünyasını kapsamış, diğer yandan aldatma ve ikiyüzlülük perdeleri gerilerek gaddar Amerika ve diğer müstekbirlerin gerçek yüzü ortaya çıkmıştır ve İslam dünyasının bazı bölümlerinde güçlenme ve kişiliğini yeniden bulma hareketi başlamıştır. İran gibi büyük bir ülkede yeni bilimlere ulaşma ve bağımsız teknoloji kurma girişimleri başarılı olmuştur. Siyasi ve toplumsal alanlarda eşsiz değişimlere yol açan kendine güven duygusu, bilim, yapım ve onarım sahalarına sıçramıştır. Diğer yandan düşmanların siyasi ve askeri saflarında yetersizlik ve çöküş gedikleri belirmiştir. Bugün bir yandan Irak ve diğer yandan Filistin ve Lübnan, Amerika ve Siyonizm'in iddialı güçlerinin zaaf ve aczini teşhir eden bir sergi alanıdır. Amerika'nın Ortadoğu siyaseti ilk adımlarında bile büyük engellerle karşı karşıya gelmiştir. Siyasetlerindeki bu başarısızlıklar, rakipleri tarafından onları planlayanlara karşı kullanılan bir gerekçeye dönüşmüştür. Bugün Müslüman milletlerin ve devletlerin inisiyatifi ellerine geçirerek büyük bir çaba başlatmaları gereken gündür. Irak'ın yiğit milletini savunmak, Lübnan, Suriye ve bölgenin diğer ülkelerinin sebat ve bağımsızlılığını korumak herkese düşen bir görevdir. Ama siyasi, dini ve kültürel şahsiyetlerin, büyük milli önderlerin, gençlerin ve üniversitelilerin görevleri daha ağırdır. Çeşitli İslam mezheplerine bağlı Müslümanlar arasında birlik oluşturmak, grupsal ve ırkçı ihtilafları körüklememek bu şahsiyetlerin belirgin hedefleri arasında yer almalıdır. Bilimsel çalışmalara ve kültürel çabalara yönel-mek ve tüm güçleri bu safta yer almak için seferber etmek onların çağrılarında ilk sırada yer almalıdır. İslam dünyası, demokrasi ve insan haklarını koruma alanında Batının yanlış ve defalarca kendilerince ihlal edilmiş reçetesine muhtaç değildir. Halka dayalı hükümet, İslam öğretisinin temelinde yatmaktadır. İnsan hakları da İslam'ın en belirgin söylevlerindendir. Elbette ilmi, ilim sahiplerinden, nerede ve kimde olsa almak gerekir, ama İslam dünyası sürekli öğrenci konumunda kalmamalıdır. Kendi yeteneği, çabası ve himmeti sayesinde yeni buluşlar elde etmek ve ilim üretmek için çalışmalıdır. Ahlaki çöküşü, hayâsızlığın, şeh-vetçiliğin ve şiddetin yayılmasını, eşcinselliğin ve diğer yüz kızartıcı çirkeflerin yasallaştırılmasını beraberinde getiren Batı değerleri uyulacak değerler değildir. İslam'ın yüce değerleri insanların kurtuluşunun en üstün kaynağıdır. Her milletin düşünürleri ve öncüleri bu değerleri yeniden incelemek ve yaymak sorumluluğunu omuzlarında taşımaktadırlar. Irak'ı işgal edenler tarafından, İslam'a ve Müslümanlara saldırmaları ve o ülkeye karşı işgallerini sürdürmeleri için bir gerekçe olarak kullanılan, kör ve vahşice terörizm İslami öğretiler açısından kınanılan bir girişimdir. Haince işlenen bu cinayetlerin ilk zanlısı Amerika askerleri, Amerika ve İsrail'in istihbarat teşkilatlarıdır. Onların bugün kısa vadeli iğrenç hedefleri Irak'ta kurulacak olan hükümetin kurulmasında etkili olmaktır. Müslüman Kardeşler! İslam ümmetinin bütün büyük hedeflerini güvenceye alan, Allah'a tevekkül etmek, Kur'an'ın kesin vaadine güvenmek ve İslami birliği güçlendirmektir. Müslümanların hac ibadetleri, muhteşem bir toplantı olarak taşıdığı zengin ve etkili zikrullah "Allah'ı anmak" içeriği ile, bu kapsamlı hareket için başlangıç noktası ve sıçrama tahtası olabilir. Ve bu fariza çerçevesinde küfür önderlerinden, sözlü ve ameli olarak beraat etmek buna pratik bir örnek oluşturur ve bu yolda ilk adım sayılır. Allah'tan siz hacılara başarı ve Hz. Mehdi'nin (ruhum ona feda olsun) hayır duasının bütün Müslümanları kapsamasını diliyorum. Vesselamu Aleykum ve Rehmetullah Seyyid Ali Hamenei
|
|
|||||||||
![]() |